“O manalı bakışların, gamzeli gülüşlerin, edalı duruşların, beni içten yakışların.. Canımsın, gülümsün, bir tanemsin, çiçeğim bebeğim nar tanemsin
dizlerim,de yatışın,gülücük atan yanakların,o manidar bakışların,beni içten yakışların,canımsın,gülümsün,bir tanemsin ,çiçeğim,bebeğim nar tanemsin
Kızı için bu dizeleri yazan, sanat ruhlu bir baba, yüzlerce çalışanının derdiyle dertlenen bir patron ve binlerce kişiye istihdam sağlamak üzere kolları sıvayan vatansever, başarılı bir iş adamı. Sevgili Ahmet’in oğlu Ömer Faruk Meydan’la biraz işten, biraz sanattan, biraz Konya’dan konuştuk. Ud dinletisi ise harikaydı…
Ticari hayatınız nasıl başladı?
Ticari hayatım 1971 yılında otomotiv yedek parça sanat bir dükkanda çırak olarak başladı. Konya’nın Eski Garaj semtinde o günün Konya sanayisi olan oto yedek parça dükkanları vardı. O gündür, bugün de hep çalıştım. Çalışarak, alnımın teriyle bir yerlere geldim. Babamın mesleği oto yedek parça hurdacısıydı. Başka bir yerde işi öğrendikten sonra da yıllarca babamla, kardeşlerimle beraber çalıştım. Gümrüklerden araçları alırdık, onları parçalayıp satardık. 70’li yıllarda. Türkiye’de otomotiv yedek parçası yoktu. Yenisini veya sıfırını bulup alma şansınız yoktu. Almak isteseniz de paranız yetişmezdi. Çok yüksek fiyatlara satılıyordu. Bu sektör Türkiye’de bazı grupların elindeydi. 80’li yıllara kadar da böyle devam etti.
Babanız sanayide olmasına rağmen neden bir başkasının yanında çıraklık yaptınız?
Babamın beni el yanına vermesindeki en büyük neden işi öğrenmem, disipline edilmem, paranın nasıl kazanıldığını, nasıl harcanması gerektiğini öğrenmemdi. Patronum da sert bir patrondu. Otospor firması Şevket Büyükışıkgil. Çok tokadını yedim. Ama gerçek bir ustaydı. O zamanlar Türkiye’de yeni model araçlar yoktu. Jeep’ler çok revaçtaydı. Tüm resmi dairelerde onlardan vardı. Onların yedek parçalarını satardık. Ondan sonra babamın yanına geçtim. Kardeşimle beni şirkete ortak etti. Askere gittim. 12 Eylül ihtilalinde askerdim. Döndükten sonra evlendim. Bir süre daha çalıştıktan sonra babama ayrılıp kendi işimi kurmak istediğimi söyledim. Ayrılıp kendi işimi kurdum.
Ayrılmak istediğinizde tepkisi ne oldu?
Tepkisi çok sert oldu. “Seni yanımdan ayırmam” dedi. Araya babamın çok samimi arkadaşlarını, dostlarını koydum. Babam beni ayırdı. Belli bir sermaye verdi. Havzan’da sanayinin en ucunda bir depomuz vardı. Belki bana ceza olsun diye “O dükkanı sana veririm, orada duracaksın” dedi. Gidip orayı faaliyete geçirdim. Ankara’ya gittim, bir yedek parça dükkanını komple devraldım, Konya’ya getirdim. Şans ya; bir yıl sonra oradan yol geçti, orası ana giriş oldu. Uzun bir süre o işi yaptık. Bir dönem sigorta şirketlerinden hasarlı araçları alıp sattım. Yeni yedek parça acentesi açtım. 90’lı yıllarda yedek parça ithalatı işine girdim.
Bir anlamda işler büyümeye mi başladı?
Tayvan’a gittim. Orada malzemelerin fiyatlarını görünce şoke oldum. Çıkmasını 100 liraya sattığımız parçaların sıfırı orada 10 lira. Hemen 4, 5 konteynır sipariş verdim. Malzemeler geldi ve geldiği gün sattık. Tayvan’da 4 büyük firmanın Türkiye distribütörlüğü anlaşmasını yaptık. Kendimize güvenimiz de geldi.daha sonra ilerleyen yıllarda dünyanın bir çok ülkesi ile ticaret yapmaya başladık 2011 yılında çin,e bir şirket kurduk çin,de çok sayıda firma ile çalışma yapmaktayız Bir de işin çekirdeğinden geldiğim için bir araçta hangi parçanın kaç paraya satıldığını çok iyi biliyordum.
Bugünkü faaliyet alanlarınız ne?
Meydan Grup olarak 18 ülkeden ithalat yapan bir firmayız. 28 farklı firmanın da Türkiye distribütörüyüz. Merkezimiz Konya. İstanbul, Ankara ve Adana’da Bölge Müdürlüklerimiz ve depolarımız var. Şirketimizde 200’e yakın istihdam sağlıyoruz. Geçen yıl Bursa’da bir kaporta fabrikası vardı. Onu alıp getirdik, Konya’ya kurduk. Konya’da şu anda ilk defa araçların kaput, çamurluk, kapı gibi ürünlerini biz üretiyoruz. Kaporta aksamı dünyada da imalatı çok az yapılan bir ürün. Onları üretiyoruz. İhracatımız başladı. O sektöre 10 milyon lira civarında bir yatırımımız oldu. Yatırım devam edecek. En az 100 ülkeye ihracat yapan bir şirket haline getireceğiz. Amacımız kurduğumuz fabrikada 2 bin kişiye istihdam sağlamak.ülkemize KDV üretmektir Önümüzdeki 5 yıl içindeki hedefimiz bu. Şu anda o işin de çıraklığını yapıyorum. Çıraklığın yaşı yok. 90 yaşında da olsan çıraklık bitmez ve bilmediğin işin ustası olunmaz. Hayat böyle.
Esnaf çocuğu olmak girişimcilikte avantaj sağladı mı?
Ticaret risk alma sanatıdır. Ticaret yapacak kişi esnaf çocuğu da, memur çocuğu da olsa risk almazsa başarılı olamaz. Bunun eğitimi verilmeli. Bu risk alınırken nelere dikkat edilmeli. Maalesef Türkiye’de üniversitelerde okuyan gençler bu konularda eğitim alamıyor. Risk almanın ne olduğunu bilmiyorlar. Hassas noktaları kaçırıyor. Konya sanayisi üniversite sanayi işbirliğini hızlıca hayata geçirmeli.
Ustasının tokadını yiyen biri olarak çıraklık zor bir süreç mi?
Rahat bir çocukluk geçirmedim. Sabahtan akşama kadar çalışırdık. Akşamüzeri de giderken Valiliğin orada dolmuş durakları vardı. Orada inerdik. Evimiz de Mevlana’nın arkasında Bey Sokağı’ndaydı. Hale uğrardık. Babam eve halden 2 file erzak alırdı. Onları da eve o yorgunlukla ben taşırdım. Parmaklarıma filenin izleri geçerdi. Babam de eski herif. Ucundan tutmazdı. Benden 50 metre önde giderdi. Ben arkada perişan olurdum. O zamanlar babama kızıyordum. Ama ne yapmak istediğini çok sonraları anladım.
Babanızla devam etseydiniz şu anki durumunuz farklı olur muydu?
Farklı olurdu. Babamız önümüzde zaman zaman çok frene bastırıyordu. Ticarette atılım yaparken çok fazla ortakların varsa bazı atılımları gerçekleştirmek zor. Önemli olan şirketlerin tamamen kurumsal yapıya girmesi, aile ilişkilerini kapıdan girince unutması. Konya sanayisi bunu kabullenmezse bir takım sıkıntılar yaşayabilir. Benim de 2 çocuğum üniversiteyi bitirdi. Biri finansın başında, diğeri de Ankara’daki şirketin müdürü. Diğeri halen okuyor. İleride yollarına yalnız devam etmek isterlerse karşı durmam ama her zaman için birlik beraberlik insana güç verir önemli olan günümüzde şirketlerimizi kurumsal yapmaktır konya,ya baktığımız zaman kurumsal olmayan şirketler ilerleme kaydetmiyor ve yönetim sıkıntısı yaşıyorlar.
Para kazanmaya başladığınızda ne yaptınız. Hayatınızda ilk olarak ne değişti?
Hayatımda çok değişiklik olmadı. 35 yıllık evliyim, 2 tane ev değiştirdim. Öyle lüks otomobil merakım da yok. Hep otomobillerin arasında büyüdüğüm için “şöyle bir arabam olsun” demedim. Bana bir bisiklet olsun. Onla da gider gelirim. Ondan da büyük keyif alırım.
Kendi paranızla aldığınız ilk arabayı hatırlıyor musunuz?
1984 yılıydı. Gümrükten bir tane Opel Record almıştım. Hasarlıydı. Getirdim yaptım. 53 yaşına kadar sıfır arabaya binmedim. Sıfır arabayı 3 yıl önce aldım.
Müziğe merakınız ne zaman başladı
Babama Konya’da “Sevgili Ahmet” derler. Müzikle uğraşırdı. Ud çalardı. Ben de 18 yaşlarında müziğe ilgi duymaya başladım. Konyamızın üstadı Udi Necati Çelik’ten ud dersleri aldım. Ama çalışma hırsımdan dolayı bırakmak zorunda kaldım. Tam 25 sene geçti. Ekonomik hayatım düzene girdi, sonra udu gardırobun üzerinden aldım. Tellerini değiştirdim, aynı uda başladım. Allah da duygu verdi. O duygularla beraber 53 tane beste yaptım. 27 tanesi TRT’de yayınlandı. Tamamının sözleri bana aitti. Besteleri de Mevlana Üniversitesi’nde Ahmet şahin Ak yaptı. Şimdi dersleri de ondan alıyorum. 2 ayda notayı öğrendim. Konya’da müzik sektörünün gelişmesini istiyorum. Gençlere kesinlikle müzikle uğraşmalarını tavsiye ediyorum. Ben udu elime alınca o günün stresini de yorgunluğunu da unuturum. Müzisyenlik bir enstrümanı çok iyi çalmak değil. Önemli olan onu taşıyabilmek. İnce ruh ister. O ince ruhu olan insanlar da topluma karşı kaba davranamazlar.
Patron olmak nasıl bir duygu?
Ben şirketimde çalışan tüm elemanlarıma değer veririm. Hepsinin fikri benim için altın kadar değerlidir. Onlarla sık sık toplantı yaparız. Başarılı projeyi ödüllendiririm. Ama kızdığım zaman da babasından duymadığını benden duyabilir. Ticarette sert yapım var. Korunması gerektiğinde de babasından daha fazla korurum. Patron olmak paralı olmak değil. Patron olmak anne olmak, baba olmak, arkadaş olmak, yeri geldiğinde çok iyi bir dost olabilmektir. Patron olarak bir elemana anne baba duygusu veremezsek çok iyi ilişki kuramayız. Orada da işte müzik ruhunun verdiği ince bir nüans var. O nüansı yakalayabilmek çok önemli. Hayat çalışmakla, yaşamakla, eş-dost edinmekle, paylaşmakla güzeldir. Bunlar olmazsa hayat boş bir tenceredir.